Tarihi bir sözün inanılmaz önemi
okuma süresi 5 dakikaBilindiği gibi Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethiyle başlayan Osmanlı İmparatorluğu’nun yükselişi Sultan İkinci Beyazıt ve Yavuz Sultan Selim’le devam etmiş, Kanuni Sultan Süleyman döneminde ise bir “Cihan İmparatorluğu” durumuna ulaşmıştı.
Kanuni Sultan Süleyman seferden sefere koşarak Anadolu topraklarında doğmuş olan Osmanlı İmparatorluğu’nu üç kıtaya taşıyor, askeri dehası ve inanılmaz cesaretiyle nice krallara, imparatorlara diz çöktürerek saltanatını sürdürüyordu.
1543 yılında Fransa Kralı Birinci Fransua (François I) Kanuni Sultan Süleyman’a -ki o sıralarda Kanuni Belgrad’daki konağında bulunuyordu- bir elçi göndererek Kutsal Roma-Germen İmparatoru Charles Quint’e (Şarlken) karşı güç durumda kaldığını beyan ederek Kanuni’den yardım talebinde bulunmuştu. Fransa Kralı Birinci Fransua’nın bu talebi Fransa’nın Osmanlı İmparatorluğu’na karşı net bir tavır koymadığı gerekçesiyle kabul edilmemişti. Aradan bir süre geçtikten sonra Fransa Kralı aynı elçisini bu kez İstanbul’a göndererek yardım talebini yinelemiş, bu ziyaret sırasında muahede sağlanarak Fransa Kralı’nın talebi Kanuni tarafından kabul edilmişti.
Bu yardım antlaşması çerçevesinde Şarlken’in elinde bulunan Nis (Nice) kentine saldırılacak ve Nis kenti zapt edilecekti. Bu görev Kaptanıderya Barbaros Hayrettin Paşa’ya verildi. Barbaros sadece Provens’i (Nis) zapt etmekle kalmayacak, yolu üzerindeki İtalya kıyı kentlerini de vuracaktı. Bu görev Barbaros Hayrettin Paşa için âdeta bir ödüldü. Çünkü Şarlken daha iki yıl önce on binlerce askeriyle Cezayir’e saldırma yanlışını yapmıştı.
Aslında Şarlken bu saldırısında başarılı olamamış, büyük bir yenilgiye uğramıştı ama bu davranışı cevapsız kalmamalıydı. Ve o Şarlken ki Preveze Deniz Savaşı’ndan sonra kendisine Kuzey Afrika Hükümdarlığı’nı önerme cesaretini de göstermişti. Barbaros Hayrettin Paşa Provens Seferi için tüm hazırlıklarını tamamlamış, komutasındaki en yüksek rütbeli askerinden, en genç neferine kadar herkes kaptanıderyanın komutunu beklemeye başlamıştı. Burada sözü destanımsı kalemli, balımsı kelamlı Reşat Ekrem Koçu’ya bırakalım:
“… Fransa sularına doğru yola çıkan büyük Türk donanmasındaki diğer gemileri düşünmeyerek yalnız gemiler devrenin en büyük cenk gemisi olan kadırgayı ele alalım. Bir kadırgada 49 kürek vardı. Her küreği 5 forsa, zincire vurulmuş kürekçi çeker. Her kadırgaya 300 cenk eri (yeniçeri), acemioğlan ve sipahi bindirilir. Her kadırganın 50 nefer bahriyelisi, tersane askeri vardır. Bu esaslara göre Provens sularına hareket eden Türk donanmasında 29.320 forsa, 40.800 cenk eri ve 8.160 gemici vardı, bunlar 78.380 can eder.
Türk kara sularından çıktıktan sonra bir deniz, bir gökyüzü ve etraf düşman sahilleri… Haftalarca yetmiş sekiz bin kişinin bir kuru peksimetini temin etmek dahi bir büyük problemdir! Ve Barbaros Hayrettin Paşa gideceği Fransa’dan da gereken yardımı göremeyeceğini pek aydın bir hakikat olarak kabul etmiştir. Fakat büyük Türk amirali kuvvetine öylesine güvenmektedir ki, gemicisini, kürekçisini ve askerini dilediği yerde hazinesinden altınlar akıtarak, dilediği yerde emri kılıcına verdirterek besleyecektir.”
(Amacım Provens seferinin ayrıntılarına girmek değil, ancak bu seferin hedefi olan Nis’te yaşanacak bir olayı, söylenmiş tarihi bir sözün büyüklüğünü vurgulamaktır. Zaten bunun için de Reşat Ekrem Koçu’ya teslim olmanın doğru olduğuna bütün kalbimle inandım. O Reşat Ekrem Koçu ki yaşadığı her gününü bir tarih sayfasına adamış, onun yaşadığı her gün ise ondan sonrakilere bir tarih sayfası olmuştur).
Osmanlı donanması İtalya sahillerine ulaştığında Barbaros’un ilk hedefi Reggio kalesi ve kentiydi. Reggio kalesi tahrip edilerek kentin tüm askeri gücü ortadan kaldırıldı. Osmanlı donanması buradan Messina’ya yöneldi. Büyük bir saldırı sonrasında Reggio kentinin başına gelenler Messina kalesi ve kentinin başına gelmişti. Artık yolunun üzerinde Gaeta vardı. Aslında Gaeta kalesi ve kentinin Barbaros’un komutasındaki devasa askeri güç karşısında yapabileceği fazla bir şey yoktu. Ancak Osmanlı donanmasına erzak gerekliydi ve bu erzak Gaeta’dan bir saldırı sonucunda ‘bedeli ödenerek’ temin edildi.
Gaeta’dan ayrılan Osmanlı donanması kuzeye doğru yoluna devam etti. Barbaros’un önünde Tiber nehrinin ağzındaki, Roma’ya 16 kilometre mesafedeki Roma’nın iskelesi olan Ostia kenti duruyordu. Ostia’ya girildiğinde Barbaros’u karşısında gören Ostialılar büyük bir panik içinde kenti terk ederek dağlara sığınmıştı. Artık Ostia ölü bir kenti andırıyordu.
Barbaros Hayrettin Paşa Ostia’dan Papa’ya bir elçi göndererek kendisinin bir Hıristiyan kralının müttefiki olarak Ostia’ya geldiğini, amacının Ostia’yı zapt ederek Roma’ya saldırmak olmadığını, ancak donanmasına gerekli olan erzağı temin etmek istediğini bildirdi. Pek tabii ki alacağı erzağın ödemesini altınla yapacaktı. Osmanlı donanması gemilerine erzaklar yüklendikten sonra Ostia’dan ayrılarak gerçek hedefine, Cihan İmparatoru Kanuni Sultan Süleyman tarafından bir meydan savaşına çağrılmış olan Şarlken’in yönetimindeki Nis’e doğru yoluna devam etti.
Osmanlı donanması Marsilya sahillerine ulaştığında otuz Fransız kadırgasının top atışlarıyla karşılanmış ve Barbaros Hayrettin Paşa’nın sancak gemisine gelen Kont d’Enghem Fransa Kralı Birinci Fransua, Fransız halkı ve Marsilya adına Barbaros’u selamlamıştı. Burada 30 kadırgadan oluşan Fransız donanması Osmanlı donanmasına katılırken Marsilya’da Osmanlı donanmasına gösterilen sıcak ilgi artık Barbaros’un seyir defterinde kalmıştı.
Osmanlı donanması Nis rotası üzerinde yoluna devam ederek Ağustos ayının ortalarında Nis sahillerine ulaşmıştı. Yenilmez güçteki Osmanlı donanması daha önceden hazırlanmış olan bir plan doğrultusunda Nis’e saldırdı. Savaş bütün şiddetiyle devam ediyor, Nis iç kalesi topa tutuluyordu. Barut dumanları gökyüzünü kaplamış, göz gözü görmüyordu. Kılıçlar savruluyor nice canlar alınırken, nice canlar veriliyordu. Topların kale duvarlarından kopardığı kayalarla birlikte kelleler havada uçuyordu. Artık savaşın en yoğun anı gelmiş, can verilmek pahasına da olsa Nis kenti zapt edilecekti.
İşte tam bu hayati anda Fransızların barutu bitmişti. Fransız donanmasının komutanı Barbaros’a gelerek bu nazik durumu anlatmış, Kaptanıderya Barbaros Hayrettin Paşa da ona: “Gemilerinize şarap fıçıları yerine barut fıçıları doldursaydınız” yanıtını vermişti.
20 Ağustos 1543 tarihini taşıyan Nis Zaferi’nin yanı sıra Barbaros’un muharebe sırasında Fransız komutanına vermiş olduğu bu yanıt da tarihimizin nice zaferlerine eklenerek tarihi bir söz olarak kalmıştı.