Bicerin
okuma süresi 2 dakikaBicerin, İtalya’nın Torino şehrine ait bir içecek. Piemonte lehçesinde “küçük kadeh” anlamına geliyor. Espresso, çikolata ve süt kreması karıştırılmadan, ayrı ayrı katmanlar halinde küçük bir kadehte sunuluyor. Kadehin boynundan tutarak içmek gerek, çünkü ancak o şekilde karıştırmadan kadehin içindeki üç katmanı da içeren bir yudum alabiliyorsunuz.
Bicerin’in mucidi Al Bicerin. Yeri, 1763 yılında Santuario della Consolata kilisesinin karşısına kurulmuş ve hâlâ orada. 1600’lü yıllarda moda olan ve büyük bardaklarda sunulan kahve, çikolata, süt ve şurup karışımından oluşan bavareisadan esinlenerek üç ayrı tarif hazırlamış bu minicik dükkân: “pur e fur” (bugünkü cappuccino), “pur e barba” (çikolatalı kahve) ve “poc ‘d tut” (hepsinden biraz). İşte bu son tarif çok tutulmuş ve “bicerin” adıyla anılmaya başlamış.
Bicerinin seveni çok. Alexandre Dumas, 1852 yılında yazdığı bir mektupta, Torino’nun kaybolmasını istemeyeceği özelliklerinden biri olarak atıfta bulunmuş bicerine. Giocomo Puccini, evine çok yakın olan Al Bicerin’e sıkça uğrar, notlar alırmış burada. Friedrich Nietzsche ise ilk denemesinde bicerinin ağzını yakması nedeniyle pek söylenmiş olsa da, tadını çok beğenmiş. Son kral Umberto II ve kraliçe Maria Josè de sürgün öncesi, Torino’ya veda etmek için Al Bicerin’e gelmiş.
Al Bicerin, olabildiğince aynı kalmış. Duvarlar lambri kaplı ve tezgâhın arkasındaki duvarda çeşit çeşit şekerlemeler var. Yüzyıllardır olduğu gibi yine kadınlar tarafından işletiliyor. Bicerinde kullandıkları süt kremasını da hâlâ kendileri hazırlıyorlarmış.
Bugün içtiğimiz caffè mochanın da atasıymış bicerin. Fikir olarak benzer olsalar da, tatları hiç benzemiyor bence. Benim gibi mochaya tahammül edemeyenlerdenseniz, yolunuz Torino’ya düştüğünde bir de aslını deneyin.