Anason Kokulu Filmler 02- Vesikalı Yarim
okuma süresi 3 dakikaYeşilçam’da genellikle aşk hikayeleri çıkar karşımıza. Çoğu da uğruna büyük fedakarlıklar yapılan zor aşklardır. Ama hep esas kızla esas erkek doğruluk timsali, dürüst, namuslu insanlardır. Saftırlar, çevrelerinde onları kirletmek isteyenlerle mücadele halindedirler. İyilikle kötülük arasındaki çizgi hep belirgindir. İşte Vesikalı Yarim’i farklı kılan ilk unsur bu oluyor sanırım. Esas kızla esas erkeğin hataları, şahane diyemeyeceğimiz kişilikleri…
Türkan Şoray’ın oynadığı Sabiha karakteriyle başlayalım. Sabiha Beyoğlu’nda bir pavyonda çalışmaktadır: Şen Saz’da. Masalardaki beylerle sohbet etmektir, eğlendirmektir görevi. Gençtir, güzeldir, şen şakraktır Sabiha.
Halil ise Kocamustafapaşa mevkisinde, babasının manavında çalışmaktadır. Mütevazi bir hayat sürmektedir ailesi ve mahalleden dostlarıyla. Filmde Halil karakterini İzzet Günay canlandırmış.
Halil’in arkadaşlarıyla rakı içmek, sohbet etmek için Şen Saz’a gidişi, orada Sabiha’yı görüşüyle başlar hikayeleri. Aşık olurlar birbirlerine, mutlu bir ilişki başlar. Hatta beraber yaşamaya başlarlar kısa süre içinde. Sabiha da pavyonda çalışmayı bırakır. Ama Sabiha’nın da izleyicinin de bilmediği bir gerçek vardır: Halil evlidir, çocukları vardır. Kusursuz bir adam değildir yani esas erkeğimiz. Fakat başta da söylediğim gibi Yeşilçam’da böyle iyi de kötü de diyemeyeceğimiz, gerçek karakterler çıkmaz karşımıza. Bu sebepten beni filme bağladı bu durum.
Tabii sadece Halil’in karakterindeki zayıflıklar değil, Sabiha’nın da pavyonda çalışıyor olması, Halil’in evli olduğunu öğrenince ondan ayrılmak için çırpınmasına rağmen bunu bir türlü tam olarak başaramaması ve tabii Halil’le Sabiha’nın beraber yaşıyor olmaları gibi Çoğu eski filmde göremeyeceğimiz detaylar var filmde. Filmin sonunda da bu gerçekçi yapı korunmuş.
Peki niçin gerçekliği seviyoruz Türk filmlerinde? Sanırım, gerçek, daha bizden, daha yaşanabilir senaryolar bizi çekiyor çünkü tamamen iyi ya da tamamen kötü diyebilmek istemiyoruz. Çünkü biz de böyle, bu kadar net değiliz. Mükemmel değiliz, biliyoruz. Bizleri, bir sonraki günü yaşamaya hevesli kılan da bu galiba. Merak duygusunu seviyoruz ve bu belirsizlikte daha çok hissedebiliyoruz. Zaten hayat mükemmelliği sevmez, rakı da sevmez ki. Sevseydi en çözülmez sorunlarımızı çözeceğimiz umuduyla rakı sofrasında bulmazdık kendimizi.
Filme dönecek olursak, son olarak değineceğim bir iki husus var. İlk olarak filmin senaryosunda Sait Faik‘in “Menekşeli Vadi” adlı öyküsünden esinlenildiğini öğrendim. Öyküyü de okudum. Filmin senaryosunu, öyküde anlatıcının arkadaşı olan Bayram ve sevdiği kadın Seher’den yola çıkarak yazmış Safa Önal. Filmin senaryosu ve öykü farklı temellere dayansalar da öykünün bazı yerleri filme değiştirilmeden aktarılmış.
Ayrıca filmde karakterlerin diyaloglarını çok beğendiğimi de belirtmeliyim. Filmi güçlü kılan diğer unsur bu benim için. Unutamadığım şu replikle sonlardırıyorum yazımı:
“- Delisin sen, deli. Yüzüne vuracaktın, öyle susmakla olmaz. Evlisin, evliymişsin diyecektin.
– Diyemem.
– Neden diyemezmişsin? Korkun neden?
– Ya evet derse…”