Mutlaka bir bahanesi vardır içmenin…
okuma süresi 6 dakikaMalûm, içkiye kimileri dost gibi yaklaşır, kimileri sevdalı gibi. Kimine “Kerem” olur kadehler, kiminin “Aslı”sıdır taparcasına. Kimine ışıl ışıl bir dünya sunar, matı parlak gösterir, alı mor, ölüyü diri. “Amacım bir iki kadeh içerek neşelenmek, kurtulmak üzüntüden” dedirtir kimine. Kimi de “Etrafımdakilere tahammül edebilmek için içiyorum” der. Marifetleriyle destanlar yazılır bu yaşam avuntusunun. Her zaman da mutlaka inandırıcı bir sebebi, bir bahanesi vardır içki içmek isteyenin. Yoksa bile buluruz onu anında.
Daha doğrusu, çoğu zaman gerçek sebebimizi gizleyerek bir bahane uydururuz içki içmek için. Koşullar hiç önemsemeden hemen hepimiz için geçerlidir bu durum. Çünkü varsa da içmek, yoksa da içmektir yegâne amacımız. Hele bir de birlikte olduğumuz insanın (ya da insanların) varlığı bize keyif ve zevk veriyorsa eğer, daha da coşkulu olur bu isteğimiz. Önleyemeyiz duygularımızı, önleyemeyiz kendimizi ortam ne olursa olsun.
İşin bir başka yanı da o andaki modumuzla ilgilidir. Oysaki her içtiğimiz yudum modumuzu ikiye katlar hemen. Her yudumda üzgünsek eğer daha bir üzgün, kederliysek eğer daha bir kederli, coşkuluysak eğer daha bir coşkulu oluruz. Alkolün esritici etkisinin doğal bir sonucudur bu ve herkes için geçerlidir bu durum. Çünkü alkol modumuzu ikiye katlar anında. İşte o zaman içki keyfe ve zevke araç olmaktan çıkıp amaç olmaya başlar ki bu da doğru bir davranış değildir aslında. Ama bu hallerde bile geçerli bir bahane ya da bahaneler buluruz çoğu zaman. Bu durum doğru veya yanlış bir koşulda ya da bir ortamda olsa bile. Ama her zaman inandırıcı bir sebebimiz vardır mutlaka. Ya da bir bahane uydururuz hemencecik.
Bana göre işin en ilginç ve şaşırtıcı sebebi, değişmez ve değiştirilemez pirimiz olan Bekri Mustafa’nın gizemli bahanesidir. Çünkü kelle kurtarıcı, hayat kurtarıcı bahanedir bu. Bakın çelebi ve babacan tavırlı pirimiz hangi koşullarda kullanmıştır bu inanılmaz bahanesini. Ama önce birkaç önemli hususa değineceğim. Bilindiği gibi içki ile ilgili hemen her metinde ya da kitapta çoğu zaman Osmanlı döneminde içki yasağı ile ilgili bilgiler verilir, hatta bu konuda fıkralar, kıssalar anlatılır. Hiç kuşkusuz ki bunların başında da Bekri Mustafa’nın ve Bektaşi Baba’nın fıkraları gelir.
Söz konusu fıkralarda cesurca ve bağrı açık bir üslupla içki yasağının karşısına çıkılıp mizahi olarak konu değişik boyutlarıyla hicvedilir. Aslında Bektaşi Baba dini baskılara karşı tepki gösterirken, Bekri Mustafa idareye karşı baş kaldırır ve kafa tutar âdeta. Bu arada Bekri Mustafa yasaklı içki günlerine kahramanca karşı koyup içkinin özgürlüğüne kovuşabilmesi için verdiği mücadeleler zaman içinde kendisini efsaneleştirip bu işin “Piri”, özellikle de “Rakı tiryakilerinin Piri” mertebesine kadar yükseltmiştir. İşte o gün bu gündür rakı sofralarının hemen hepsinde yapılan sohbetlerde Bekri Mustafa’nın fıkraları muhabbetin başköşesindeki yerini alır. Hatta çoğu zaman da kadehler onun şerefine kaldırılır hep.
Artık babacan tavırlı ve kalender meşrep pirimizle ilgili ilginç olayı paylaşmak istiyorum sizlerle, bahanenin böylesine şapka çıkarabilmek için. Osmanlı döneminde içki yasağının en şiddetle ve gaddarca uygulandığı dönemler hiç kuşkusuz ki Kanuni Sultan Süleyman ve Dördüncü Murat’ın saltanat dönemleridir. Bu dönemlerde içki yasağının kapsamı genişletilmiş, gayrimüslim vatandaşlarımız da yasağa tabi tutulmuştur. Bunun başlıca nedeni içki üretiminin tamamen gayrimüslimlerin tekelinde bulunmasından kaynaklanıyordu. Bu şekilde karar alınmasının yegâne sebebi onları da yasak kapsamına alarak yasağın delinmesinin önlenmesiydi.
Sultan Dördüncü Murat Han içkiyi ve tütünü yasaklamakla kalmamış bütün meyhaneleri de yıktırmıştı. Hatta bozaya bile yasak getirmişti. Bilindiği gibi “Mırmırık Boza”, diğer adıyla “Tatar Bozası” diğerlerine oranla daha fazla tahammür ettirildiğinden 2-3 derecelik bir alkole sahiptir. Meyhaneler yıktırıldıktan sonra ahali bozahanelere akın etmeye başlayınca, Yüce Hakan durumu öğrenmiş, boza üretimini de tamamen durdurtmuştu. Ancak, ne kadar ilginçtir ki ‘Rakı Tiryakilerinin Piri’ olarak anılan Bekri Mustafa da aynı dönemde yaşamıştır. Buna ilginç bir rastlantı ya da kaderin cilvesi demekten başka ne denilebilir ki? Belki de o dönemde yaşamış olduğu için kendisinin “düşündürücü ve yol gösterici” kıssa ve fıkraları günümüze kadar ulaşabilmiştir.
Dördüncü Murat Han içki yasağının düzenli olarak uygulanıp uygulanmadığını sağlıklı olarak takip edebilmek, hem de denetleyebilmek için sık sık tebdil-i kıyafet ederek halkın arasına katılırmış. Günlerden bir gün çıkmaz sokağın kuytu ve tenha bir köşesinde birini görmüş. Sessizce ve dikkatlice izlemeye başlamış kâfiri. Demleniyor herhalde demiş içinden. Adam tam şişeyi kafaya dikince, “Bre deyyus ne içersin?” diye haykırmış. Durumun vahametini ve felaketini kavrayan Bekri Mustafa elindeki şişeyi hemen yere fırlatıp kırdıktan sonra, “Rakı içerim hünkârım, rakı” demiş iki büklüm bir halde ve saygı dolu bir sesle. Yani kalender ve babacan bir tavırla ikrar etmiş suçunu.
Bu kez, “Bre deyyus, içkinin, şarabın yasak olduğunu bilmez misin?” diyerek hiddetle kükremiş Ulu Hakan. Bekri Mustafa da “Bilirim hünkârım, bilirim, onun için de şarap içmem rakı içerim” diye kekeleyerek yanıt vermiş ürkek ve titrek bir sesle. Dördüncü Murat Han, “Gel hele gel, yanıma gel köftehor, adın nedir senin?” diye sormuş sakince. “Bekri Hünkârım, ‘Tuzsuz Deli Bekir’ derler bana” yanıtı alınca, Dördüncü Murat Han yanı başında el pençe divan duran sadrazama dönüp, “Bu bedbahta dokunmayın, o zaten rakıyla belasını bulmuş” demiş vakurca bir edayla. Ardından Bekri’ye dönerek, “Rindane bir kişiliğin var, oldukça da açık yüreklisin, babacan bir adama da benzersin, iç ama ne benim, ne de hiç kimsenin gözüne görünmeden iç. Gördüğüm anda ya da görüldüğün anda kelleni alırım” demiş kaşlarını çatarak.
Aslında kendisi de bir içki tutkunu olmasına rağmen koyduğu içki yasağı süresince binlerce kişinin kellisini almış acımasız bir hükümdarın karşısında bile Bekri Mustafa’nın ayakta kalabilmesi gerçekten büyük bir mucizedir. Bu da kendisine özgü bahanesinin ne kadar doğru ve yerinde olduğunu kanıtlar. Ayrıca, rakı da alkollü bir içki olmasına rağmen, şaraba itibar etmeyişimizin temelinde bu hoşgörü tarzı yatıyor belki de.
Bütün bunlara rağmen ben yine de sizlere bahaneleri bol günler dileyeceğim. Yeter ki onu amaç olarak değil, keyfe ve zevke araç olarak yudumlayalım.
En içten saygı ve sevgilerimle…