Yazma arzusu ve cesareti…
okuma süresi 2 dakikaGaliba orta sondaydım Sait Faik’in Son Kuşlar’ını okuduğumda. Okuduklarımdan öyle ya da böyle etkilenirdim o zamanlar, kitaplardaki yaşantılara imrenirdim daha çok. Arkadaş Islıkları’ndaki gibi arkadaşlıklarım olsun isterdim, ya da okullar iki sene tatil olsun… Sait Faik’in öyküleriyse bambaşka bir arzunun doğmasına neden olmuştu – ben de öykü yazmalıydım.
Daha önce de öykümsü şeyler yazmaya kalkışmıştım, ama Sait Faik’in öykülerini okuduğumda başka bir şeyin farkına vardım. Yazmakla yaşamak arasında büyük bir bağ vardı, bu çok açıktı, ama bu bağın yaşananları anlatmaktan ibaret olmadığını da hissettiriyordu bu öyküler. Bildiğim öykü kalıplarının dışındaydı. Öyküye ortasından giriveriyordu, anlatıcı aynı zamanda öykülerin çoğunun kahramanıydı, ama sadece bir olay değildi anlattıkları, hatta bazen anlattığı olay çok da önemli görünmüyordu, ama art arda sıralanan cümleler beni içine alıyor, hiç bilmediğim bir şehrin, tanımadığım bir adanın, farklı yaşantıların havasını solumama neden oluyordu. İtiraf etmeliyim, okuduğum her cümleyi anlamıyordum; ama başka kitaplarda okumaktan vazgeçmeme neden olan bu durum, bu öyküleri okuma arzumu ketlemiyor, aksine depreştiriyordu.
Dedim ya, esas olarak “Ben de yazmalıyım” arzusuydu içime dolan. Derinden hissedip de belki kendime bile ifade edemediğim, o yaşlara özgü yalnızlık duygusunun sevilebileceğini bu öykülerle sezmiş olabilirim. Hadi, sevmek demeyelim de, bu duyguyla baş edilebileceğini, bu duygunun hayatı zehir etmediğini, aksine hayatı sevmeye yardımcı olacağını, elbette yazmanın bütün bunlar için iyi bir yol olabileceğini.
Sait Faik’ten çok etkilendiğim halde onun öykülerindeki dünyayı ya da benzerini anlatmaya kalkışmadım; bildiğim bir dünya değildi. Bununla birlikte, onun öykülerini okurken bilmediğim, tanımadığım dünyaları yakın hissetmem gibi, benim yazacaklarımın da birilerine yakın gelebileceğini düşünmüştüm. Böyle bir cesaret ve umuttu o öykülerin verdiği.
Yazma arzusu ve cesaretinin yanında şunu da eklemeliyim. Sait Faik’in öykülerini her okuduğumda onun hayatı, insanı ve yazıyı, hem algılayış hem de ifade edişindeki derinlik duygusunu hayranlıkla bir kez daha fark ediyorum; sadece dünyaya bakışım değil, dünyayı hissedişim de değişiyor.