Ercan Mehmet Erdem: “Behzat Ç. bu kadar düzensizliğin içinde iyi bile dayandı bence.”

okuma süresi 4 dakika
Behzat Ç.'nin senaristi Ercan Mehmet Erdem, ilk defa bu kadar "net" konuşuyor. Akif Kurtuluş diyor, Ankara meyhaneleri diyor, Gümüşlük diyor, Behzat Ç.'nin sinema filmi diyor.

Ercan, şimdiye dek Behzat Ç. üzerine konuşuldu seninle hep. Bir bakıma normaldi de bu. Rahatsız mısın, değil misin gibi kısımları geçerek soruyorum: DTCF mezunu bir Eskişehirli olman var. Ya başka ne var?

Güzel bir evliliğim, harbi dostlarım, özel olduğunu düşündüğüm bir uğraşım var dostum. Daha ne olsun?

Senaryo dışında bir şeyler yazdığını seziyorum. Bak hepimizin kitabı da var artık. Seni bekliyoruz?

Bir kitabım var aslında piyasada ama tiyatro metni olduğundan kulvar dışı tutuldu doğal olarak. Üzerinde çalıştığım bir roman var. Dizi sebebiyle ağır aksak ilerliyor, bakalım, dizi bitince üzerine eğilmek istiyorum.

Neler okuyorsun bugünlerde? Aslında şu: Kütüphanenin önüne vardığında, hangi kitaplara gidiyor daha çok elin?

Akif Kurtuluş’un Mihman’ını çok beğendim. Engin Ergönültaş’ın Minare Gölgesi adlı romanına başladım. Murat Menteş’in Ruhi Mücerret’ini merak ediyorum, kitabın yayıncısı arkadaşım, “sen alma, ben sana göndereceğim,” dedi, gönderirse okuyacağım.

Emrah’ın romanlarından senaryolaştı Behzat Ç. Etkisi üzerine konuşmaya gerek bile yok. Mühim işler yapıldı, televizyon tarihinin görmediği “sahip çıkan” bir seyirci oluştu. Hatta medya tabir bulamayıp “fenomen dizi” deyip durdu. Neydi amaçladın, ne oldu sonunda? Memnun musun olan bitenden?

Kendimin de izleyebileceği bir iş olsun istedim. Hem estetik olarak, hem de politik olarak bir anlam ifade etmesi gerekiyordu. Hem içerik hem de biçimsel tercihler açısından televizyon matematiğine uymuyordu. Buna rağmen beğenildi, sahiplenildi. Amaçladığımız şeyi gerçekleştirdik diyebilirim.

Dizinin artık biteceği duyuruldu. Aynı duyuruda, senaryosunu bu defa senin yazdığın sinema filminin haberi de vardı. Bitmesine sebep ne senin zaviyenden?

Biliyorsun dizi her sene saat olarak ileriye atıldı. İlk sezon sekizde, ikinci sezon onda, üçüncü sezon da on birde yayına girdi. Üstelik bu sezon seyircimizin alışık olduğu gün de değiştirilerek Pazar’dan Cuma’ya alındı. Bunun da üzerine uzunca bir sürede her hafta yayınlanmadı. Önce bir üç hafta ara verdi, sonra da neredeyse iki ay boyunca iki haftada bir yayınlandı. Açık söyleyeyim, bu kadar düzensizliğin içinde iyi bile dayandı bence.

İnsanların diziye dair sorduğu o kadar çok şey var ki. Aziz Komiser’e ne oldu, Ercüment finalde olacak mı, Akbaba’nın hikâyesi bitti mi? Ve daha birçok soru. Bunların hepsini burada yanıtlamanı beklemiyorum elbette ama final bölümünde insanları filme gönderecek şeyler mi yapacaksınız, yoksa dizi, kendi bağlamı içinde miadını mı dolduracak?

Dizi kendi bağlamı içinde kafalardaki sorulara cevap vererek miadını dolduracak. Sezonun son bölümünü filme bırakma gibi bir düşüncem hiçbir zaman olmadı.

Tanıdığım “temiz” ehlikeyiflerden birisin. Rakı masasında neleri ararsın mesela? Neyin çalmasını istersin fonda? O değil de, Gümüşlük nasıl?

Rakının yanında bir bardak şalgam, deniz börülcesi, süzme yoğurt ve kalamar severim. Fonda sanat müziği tercih ederim. Tüm bunların bir araya gelmesi yetmez elbette, sohbetinden keyif aldığım dostlarım yanımda değilse rakı içmek aklıma bile gelmez. Gümüşlük’te hepsini bir arada sıkça bulabiliyorum.

Rakı içmeyi en çok hangi meyhanede seviyorsun peki? Ya da şöyle daraltayım; Ankara’da mesela, en çok nereyi arıyorsun? Ben Sudem’i çok özlüyordum, kapandı diyorlar.

Sudem’de öğrenciyken çok içtik, keyifli bir yerdi. Ankara’da Net Piknik ve Kumsal iyidir, kafan şişmeden sohbet edebileceğin mekânlar.

Kitap meselesi tamam, onda anlaştık. Televizyona ya da sinemaya dair bundan sonra ne yapmayı düşünüyorsun? Ne var elinde, aklında?

Behzat Ç.’nin sinema filmini çekeceğiz Mayıs’ta. Sonrası için var bir şeyler ama herhangi bir plan yapmamaya çalışıyorum şimdilik. Bir süre Gümüşlük’ten çıkmam herhalde.

Dışarıda “leylim bir bahar” var, tam olarak yoksa da yolda. Bahar gelecek mi peki memlekete? Ne dersin?

Memlekete gelen baharı Ahmed Arif gibi yeşil soğanından karanfil kokusundan akıl yürüterek çözmek yerine artık umarım birebir şahit olarak yaşarız, duyumsarız. Umarım her şey yolunda gider. Temennim budur.

About The Author

Diğer yazılar

Copyright © All rights reserved. | Newsphere by AF themes.