Günün Bilgisi – 6-7 Eylül olayları

okuma süresi 4 dakika
1955’te Kıbrıs sorununda Yunanistan’a karşı Türkiye’nin tepkisini gösterme gerekçesiyle İstanbul ve İzmir’de gayrimüslimlerin yaşadığı bölgelerde gerçekleştirilen kundaklama ve yağma olayları.

1955’te Kıbrıs sorununda Yunanistan’a karşı Türkiye’nin tepkisini gösterme gerekçesiyle İstanbul ve İzmir’de gayrimüslimlerin yaşadığı bölgelerde gerçekleştirilen kundaklama ve yağma olayları. Toplumsal etkileri uzun yıllar süren 6-7 Eylül olayları eğlence hayatında da dolaylı veya dolaysız birçok değişikliğe neden oldu. Demokrat Parti, iktidarının beşinci yılına girerken büyük ekonomik sorunlarla boğuşmaya başlamıştı. Toplumsal hoşnutsuzluk ve muhalefetin baskısı giderek artıyordu. İktidar içteki baskıyı azaltmak için, kamuoyunun dikkatini dış olaylara çekmeye kalktı. Bunun için de, 1878’den beri Britanya’nın idaresinde olan Kıbrıs’ın nihai statüsü konusundaki uluslararası görüşmeler seçildi. Kıbrıs’ın milli dava haline getirilmesiyle birlikte Kıbrıs’ta ve Türkiye’nin çeşitli yerlerinde “Kıbrıs Türktür, Türk kalacak” şiarı etrafında mitingler düzenlendi.

27 Ağustos 1955’te Londra’da toplanan uluslararası konferansta Türkiye’nin tezlerine güç kazandırmak için, İstanbul’da tansiyon bilinçli olarak yükseltilmeye başlandı. Bazı Rumların Türk komşuları tarafından yarım ağızla da olsa “o gün pek dışarı çıkmamaları, çocuklarına göz kulak olmaları” yolunda uyarıldıkları o meşum 6 Eylül 1955 günü, saat 13.00’te devlet radyosu, Selanik’te Atatürk’ün doğduğu eve bombalı saldırı yapıldığı haberini vermişti. Öğleden sonra İstanbul Ekspres adlı 20-30 bin tirajlı bulvar gazetesi, 280 binlik iki ayrı baskıyla haberi kamuoyuna duyurmuştu.

Böylece aylardır çok gergin olan hava birden ateşlenmişti. Öğleden sonra, İstiklal Caddesi’nde toplanan güruh, gayrimüslimlere ait işyerlerini taşlamaya başladı. Olaylar kısa sürede Beyoğlu, Kurtuluş, Şişli, Nişantaşı gibi gayrimüslimlerin yoğun olarak yaşadığı bölgelere yayıldı, ardından Eminönü, Fatih, Eyüp, Bakırköy, Yeşilköy, Ortaköy, Arnavutköy, Bebek, Kadıköy, Moda, Kuzguncuk, Çengelköy gibi uzak bölgelere sıçradı. Daha sonra pek çok tanık, 20-30 kişilik mangaların başında Kıbrıs Türktür Cemiyeti’nden öğrencilerin olduğunu, Rumlara ait ev ve iş yerlerinin önceden tespit edildiğini, polislerin ise saldırganları izlemekle yetindiğini anlatacaklardı. Aynı şekilde, emniyetten karakollara yangın ve hırsızlık dışındaki olaylara karışmaması talimatı verildiği ortaya çıkacaktı.

Benzer olaylar İzmir, İskenderun, Çanakkale’de de yaşandı. 7 Eylül sabahı ordunun müdahalesinden sonra biten yağma ve kundaklama olaylarının bilânçosu çok ağırdı. Ölü ve yaralı sayısı hiçbir zaman net olarak açıklanmadı, ama bazı kaynaklara göre üç kişi, bazılarına göre 15 kişi hayatını kaybetmişti. Yaralı sayısı resmi rakamlara göre 30, gayri resmi rakamlara göre 300’dü. Ayrıca yüzlerce gayrimüslim kadın tecavüz şikâyetiyle hastanelere ve kolluk kuvvetlerine başvurmuştu. 200 bin kişilik güruhun katıldığı tahmin edilen bu yağma harekâtında, resmi rakamlara göre 5500, gayri resmi rakamlara göre 7 bine yakın bina saldırıya uğramıştı.

Olaylarla ilgili olarak Beyazıt, Beyoğlu ve Kadıköy’de oluşturulan sıkıyönetim mahkemelerinde 5 bini aşkın kişi yargılandı, ancak sanıkların ezici çoğunluğu peyderpey salıverildi. Karar, 1956 yılının sonunda açıklandığında, sadece 228 kişi suçlu bulunmuştu.

Bunların arasında gerçek failler yoktu, geri kalanlara da düşük cezalar verilmişti. 27 Mayıs 1960’taki askeri darbe sonrasında, DP’nin bakanlarından Fuat Köprülü’nün “Olayların olacağını hükümet önceden biliyordu, bir tertip vardı” sözlerinin etkisiyle dosya yeniden açıldı. Olayların tertipçisi olduğu iddiasıyla yargılanan 11 sanıktan sadece Adnan Menderes ve Fatin Rüştü Zorlu altışar yıl, İzmir Valisi Kemal Hadımlı ise dört buçuk ay hapse mahkûm edildi. Yıllar sonra, emekli orgeneral Sabri Yirmibeşoğlu, 6-7 Eylül’ün Özel Harp Dairesi’nin işi olduğunu açıkladı. Ayrıca, ilk kıvılcımı çakan “Atatürk’ün Selanik’teki evinin bombalanması” olayının da bir tertip olduğu ortaya çıktı.

6-7 Eylül olayları, ülkedeki Rum kökenli vatandaşların devlete ve topluma güvenlerini kaybetmelerinde önemli rol oynadı. Bu olaydan itibaren Rumlar Türkiye’den göç etmeye başladı. Bunlardan biri de Eminönü Balıkpazarı’ndaki tarihi meyhanesi saldırganlar tarafından yerle bir edilen Pandeli’ydi. Atina’ya göç etmek isteyen ünlü meyhaneciyi “İstanbul’a muhakkak bir Pandeli gerekir” diyen Cumhurbaşkanı Celal Bayar durdurdu.

Pandeli kendisine tahsis edilen ve bugün hâlâ faaliyetine devam eden Mısır Çarşısı’ndaki yerine taşındı. Açılış töreninde Bayar da bulundu. Olayları eğlence hayatı açısından “sonun başlangıcı” olarak niteleyen Behzat Üsdiken şunları söyleyecekti: “Sonuç, gençlik anılarımızın yerleştiği ve tüm Beyoğlu’ndaki müslüman ve azınlık gençlerinin yeğlediği, Orman İçkili Lokantası gibi, Atlantik Birahanesi gibi, Ekspres Büfe gibi ucuz ve temiz yerlerin kapanması oldu.”

Lefter gibi ünlü meyhanecilerin birer birer Türkiye’yi terk ettiği Rum göçü kademeli olarak devam etti. 1964 Kararnamesi ile Türk vatandaşı olmayan Rumların sınırdışı edilmesi son noktayı koyacaktı.

Rakı Ansiklopedisi’nden alınmıştır.

About The Author

Copyright © All rights reserved. | Newsphere by AF themes.