Günün Bilgisi – Cemal Süreya
okuma süresi 3 dakika(1931-1990) İkinci Yeni şiirinin öncülerinden, cins şair, Türk şiirinin C vitamini; deneme-eleştiri, portre, günlük yazarı; dergici; çevirmen.
Cemalettin Seber olan asıl adıyla ise bürokrat. İki adla yetinmedi, bazı yazılarında Ali Hakir, Osman Mazlum gibi başka adlar da kullandı.
Rakıyla geç tanışmıştır, ama arkadaşı Edip Cansever’in “Cemal’e rakı içmeyi ben öğrettim” dediğini duyduğunda çok alınır; intikamını da fena alır: “Edip’e şiir yazmayı ben öğrettim” der bir yerde. Araları düzeldiğinde ise “Edip’le barıştık” diye dünyaya ilan eder, “Bana rakı içmeyi Edip öğretti” diye eklemeyi de ihmal etmez.
Rakı, şiirinde, kimi kez bir sözcük, kimi kez bir jest olarak tek tük görünür; maliye müfettişi, Darphane Müdürü Cemalettin Seber’e ise daha seyrek uğrar.
Şair, yazar, sanatçı dostlarıyla buluşmalarında ise rakı eksik olmaz. Ölümünden beş yıl önce yazmaya başladığı sıra dışı zenginlikteki günlüğü, farklı okumalara açık sayısız ipucu taşır. İsteyen, onun rakıyla ülfetinin ev halini, özellikle meyhane halini gösteren tutanak olarak da okuyabilir. Örnek mi? İşte, 328. Gün’de yazdıkları.
En sevdiği mekânlardan Hatay Meyhanesi kapanmış. Önünden geçerken oyuk bir göze bakmış gibi olur, içi sızlar:
“Duvarlarına yazılar, sanatçıların fotoğrafları, dergi sayfaları asılan bir içkieviydi Hatay. Defteri olan tek meyhane. Cevat Dereli, Burhan Uygur gelir, o deftere resim yaparlardı. Yüzlerce şairin dizeleri, birbirleri için yazdıkları satırlar… Bir kahveydi aynı zamanda, çay içmek için gidebilirdin.
Kıraathane: Birçok yazımı orda yazdım.
Posta kutusu: Mektuplar oraya gelirdi.
Emanetçi: Bavulunu on gün bırak.
İşyeri: Çok kişinin adresi.
Son beş yıl içinde hemen her Cuma gittim Hatay’a. Bazen de haftada iki üç kez. Kendi ayinini kurmuş bir meyhane… Eski bakanla yeni üniversite öğrencisi aynı masada otururdu. Sihirbazı bile vardı (…) Zaman zaman Edip Cansever Bebek’ten çıkar gelirdi, Patriyot [Patriyot Hayati] Pendik’ten; Mehmed Kemal Etiler’den, Behzat Ay Mersin’in Aslanköy’ünden. İsmet Kemal Karadayı, Oğuz Arıkan, Aydın Cumalı… Geçen hafta orda son buluşmamızmış. Cihat Burak, Ece Ayhan, İsmail Uyaroğlu, Tevfik Akdağ, Zelda, Jacondo, Arif Damar, Lütfü Özkök…
Mehmet Ali nasıl olsa başka bir yer açar. Ama benim için dostlukların kaynaştığı bir dönemin adı olarak kalacak Hatay.”
Aslında az konuşan, utangaç, mesafeli biridir. Dostları ve rakı olunca değişir durum. Keskin zekâsı, ince humoru, şiire edebiyata hâkimiyeti, bakışındaki özgünlük, ilgi alanlarının genişliği, çarpıcı buluşçuluğuyla sohbetin merkezindedir daima. Arkadaşları bir yana, tanıdığı tanımadığı birçok insan, onu görmek, sohbetine katılmak için geliyordur zaten. Özellikle genç şairler… Yazar Necati Güngör’ün dediği gibi, gittiği meyhanelerin müşterisi artar. Rahat ettiği mekânların sayısı sınırlıdır aslında: Ankara’da Tavukçu, Körfez, İstanbul’da Hatay, Gazeteciler Lokali, Yeni Çınar, Koço; önceki yıllarda Asmalımescit, Todori vb… Meyhaneci saymaz kendini. Kişi tek başına gidip kafayı bulmuyorsa meyhaneci değildir ona göre. Ama ev başka. Kibrit-i ma’dır, amer’dir evde içtiği. Yani, ateşsuyu, ecelsuyu…
Arada bir alkolsavar adını verdiği sodalimon-yoğurt, karışımıyla idare etmeye çalışması boşuna değildir, hele kalbi tekledikten sonra…
Rakı Ansiklopedisi’nden alınmıştır.