İşler Güçler Hep Sinema*
okuma süresi 5 dakikaTelevizyonda iyi şeyler de oluyor bazen.
Bazen diyorum çünkü Türkiye’de “sık sık” olması pek mümkün değil. Neden? Çünkü dizi süreleri 80 ila 120 dakika arasında değişiyor. Çünkü her hafta 100 dakikalık bir diziyi yazmak, çekmek, kurgulamak ve yine de ortaya “iyi” bir şey çıkarmak hayatın gerçeklerine uygun değil bir kere, böyle bir şeyin mümkün olacağını düşünmek bile fanteziye girer. Çünkü haftada 100 dakika yayınlanan dizinin setinde çalışanlar günde aşağı yukarı 15 saat çalışıyorlar demektir. Yazarın her hafta usansa da, sıkılsa da ortalama 100 sayfalık yaratıcı bir hikâye yazıyor olması demektir. Oyuncuların bölüm yetiştirme telaşı içinde oynamaları demektir, vs… Biz izleyiciye göre hava hoş gibi görünüyor aslında, ama kazın ayağı öyle değil tabii. 45 dakikalık bir diziden aldığımız keyfin yakınına bile yaklaşamıyor çünkü genellikle 100 dakikalık diziler. Çünkü, haliyle, doldurma sahneler, süreyi uzatabilmek için konulmuş sekanslarla sıkıcılaşıyor, sıradanlaşıyor dizi, yazarda meydana gelmesi son derece muhtemel “beyin yanması”yla da tatsızlaşıyor hikâyeler. Yani, “Hollywood ne güzel dizi yapıyor bak, Türkiye’de her şey ya çakma ya da çok kötü” demeden evvel az biraz empati yapmak ve yazara, yönetmene vs söylenmeden önce iki dakika durup sektörün neden bu halde olduğunu düşünmek gerek. Arsız izleyici olmamak, sevdiğimiz dizinin süresi kısaltıldığında (kısaltılırsa) üzülmemek, aksine artık daha kaliteli bir şey seyredeceğimiz için sevinmek, ve hatta Oyuncular Sendikası, Senaryo Yazarları Derneği ve Sine-Sen’in “Yerli Dizi Yersiz Uzun” sloganıyla dizi sürelerini kısaltmak için verdiği mücadeleye destek olmak gerek.
İşte hâl böyleyken, aradan güzel şeyler çıkınca, televizyonun başına iyi bir şey gelince haddinden fazla sevinir olduk. Son dönemde başımıza gelen iyi şeylerden biri de İşler Güçler. Öncelikle belirtelim, İşler Güçler 100 dakika değil, 65 ila 75 dakika arasında değişiyor genelde dizinin süresi. (Bu bile bir şeydir diyelim ve önce 60 dakikaya, sonra da 45 dakikaya kadar düşmesini umalım diğer dizi sürelerinin de.)
Peki İşler Güçler’i neden bu kadar seviyoruz? Çünkü, öncelikle, yukarıda üzerinden geçtiğimiz sektörün hallerini anlatıyor İşler Güçler. Tabii dizi aslında samimi bir komedi olmasından dolayı tuttu en başta. Ama sıradan insanların, dizileri izlerken setlerde neler olup bittiğinin farkında olmayan izleyicilerin oradaki çalışma koşullarına, dizilerin yapım aşamasında neler olduğuna dair bir fikir edinmesi bile diziyi üretenle tüketen arasında daha önce kurulmamış bir bağ yaratıyor. Tabii komedi olduğu için karakterler de olaylar da haliyle karikatürize edilmiş gibi görünüyor; ama yine de dizinin gerçekçilik konusunda hiçbir sıkıntısı yok, en geyik yerler bile aslında son derece gerçek. Çalışırken ayakta uyuklayan boomcu, işi bilmeyen ama parası olan yapımcı, sektörün çakalı olmuş küçük hesapların yapımcısı, set işçilerinin ve hatta oyuncuların ücretlerinin ödenmemesi, sigortasız çalışmaları, bugün başrol olan oyuncunun yarın ne olacağının belli olmaması, kanalın bitmek tükenmek bilmeyen revizeleri, oyuncu karakterini canlandırırken kendini kaybedip dekora zarar vermeye başlayınca “para gidiyo laaan!” diye sinirlerine hakim olamayan yapımcı, set işçisini azarlamazsa işinin görülmeyeceğini düşünen oyuncu… İşte böyle şeyler sadece dizilerde olmuyor.
Piyasada doğru düzgün tutunamamış üç oyuncunun hikâyesi İşler Güçler, karakterleri canlandıranlar oynadıkları rollere kendi isimlerini vermiş: Murat Cemcir, Sadi Celil Cengiz ve Ahmet Kural. Murat Cemcir ve Ahmet Kural’ı daha çok Çalgı Çengi’den tanıyoruz. Sadi Celil Cengiz’i de ben kendi adıma Leyla ile Mecnun’daki TelatAbi rolüyle tanımıştım ama Üsküdar’a Giderken’le biliniyor daha çok. Hikaye aslında bu üç oyuncunun kendi isimleriyle canlandırdıkları tutunmaya çalışan oyuncular üzerinden bir sektör eleştirisi. (Bu sırada İşler Güçler’de Çalgı Çengi de rol alıyor! Hikâyeye göre Ahmet Kural ve Murat Cemcir’in asıl amaçları televizyonda iş yapıp Çalgı Çengi 2’ye para sağlamak. Çalgı Çengi’nin de yönetmeni ve senaristi olan Selçuk Aydemir’in ve oyuncuların İşler Güçler’i çekmelerindeki asıl amaç da bu mudur bilemeyiz ama diziyle birlikte ilki maalesef pek de izlenmeyen Çalgı Çengi 2’ye müşteri topladıkları, film vizyona girdiğinde izleyici sayısınının da bir hayli fazla olacağı aşikâr. -bu iyi-)
İşler Güçler’de ilginç olan şeylerden biri de hikâyenin, Türkiye’de pek yaygın olmayan bir şekilde, 13 bölümlük sezon mantığına göre kurgulanmış olması. Dizi, üçlümüzün Meslek Hikâyeleri diye belgesel görünümlü bir TV programı yapmalarıyla başlıyor. İlk 13 bölüm Meslek Hikâyeleri maceralarıyla sürüyor. İkinci 13’te ise dizi sektörüne girmekle kafayı bozmuş parası bol ama iş bilmez yapımcının giriştiği Lost çakması Kayıp (a.k.a Kayp) dizisinin çekimleriyle ve kanallarla mücadeleyle devam ediyor. Şu an hâlâ devam eden üçüncü 13’te ise televizyon işlerinden sıtkı sıyrılan ekibin film çekme mücadelesini izliyoruz.
Yazı uzadı ama diğer karakterlerden bahsetmeden olmaz: İşler Güçler’in bence en iyi karakterlerinden biri Yılmaz Gruda tarafından canlandırılan Rüstem Abi. Yıllarca önemli bir rol kovalamış ama bir türlü tutunamamış eski Yeşilçam emekçisi. Bir diğer söz etmezsek çok ayıp olacak karakterse hayatını seks üzerine kurmuş, çakal ama yeri geldiğinde adeta toplumsal cinsiyet dersi veren, Mahşer-i Cümbüş tayfasından Burak Satıbol’un canlandırdığı şahane Salih Abi. Sonra Antrenman Koçu Münir, yapım asistanı Vedat, dizinin (neyse ki) kaybedilmeyen nadir kadınlarından Sadi’nin halası/menejeri, zaman zaman yalan söyleyemez hallerini özlediğimiz Zehra, son 13’te ekibe katılan senarist Tekin ve bittabi “anlaşılmaz” cazibesiyle Boomcu Onur. Hepsine ayrı ayrı paragraf yazılabilir ama uzatmayalım.
Özcesi, bu dizi çok güzel, izleyin!
* Âşık Veysel